30 Mayıs 2016 Pazartesi

Zaten öğrenirsiniz...

Bi düşünün; şu an en fazla 15 yaşındasınız, cep telefonu, bilgisayar, tablet kullanıyorsunuzdur herhalde. Hatta bununla da yetinmeyip elinize geçen herhangi bir teknolojik aleti de rahatlıkla kullanabilirsiniz sanırım.

Bazı büyüklerinizin açmaya, eline almaya bile korktuğu cihazlar sizin eliniz, kolunuz misali doğal bir parçanız gibidir dersek yanlış olmaz belki de.

Nereden öğrendiniz bunları böylesine etkin kullanmayı?

Şimdi de oynarken zamanın nasıl geçtiğini bile fark etmediğiniz (annenizin-babanızın ha bire gelip gidip "oğlum/kızım yeter artık hadi kapat şunu!!!" dediği), en sevdiğiniz bilgisayar oyununu ya da telefon oyununu düşünün.

Kim öğretti size? Ya da biri öğretti mi gerçekten? "Yooo" dediğinizi duyar gibiyim.

Peki nasıl öğrendiniz?

Tek başınıza, kimseye ihtiyaç duymadan, bilerek ve isteyerek öğrendiniz.

Nasıl oluyor da unutmuyorsunuz bütün bunları? Nasıl? Neden?

Öğrenme bilgiyi algılama, hafızaya alma, hatırlama ve gerektiğinde tekrar kullanma sürecidir.

Her bireyin öğrenme yöntemi kendisine özgüdür. Öğrenmeyi öğrenmek bireyin kendini tanıması yoluyla öğrenme yöntemini keşfetmesidir.

Birey gerçekten ne istediğini, güçlü ve zayıf yönlerini fark ettiğinde; hangi bilgiye neden ihtiyaç duyduğunu, ihtiyaç duyduğu bilgiye nasıl ulaşacağını, onu nasıl öğreneceğini, öğrenmiş olduğu bilgiyi nerede depoladığını bilir.  Tekrar ihtiyaç duyduğunda zaten nerede olduğunu bildiği bilgiye nasıl ulaşacağını da bilir ve tüm bunları bilinçli olarak yapar. Eksik yönlerini tanıyan birey öğrenirken nelere ihtiyaç duyduğunun da farkındadır ve bu eksikliklerini nasıl tamamlayacağını bilir.

Bir bilgisayar oyunu oynarken, o bir türlü geçemediğiniz bölümü nasıl geçeceğinizi öğrenmek ve başarmak için neler yaparsınız? İşte derslerde de bir türlü anlayamadığınızı düşündüğünüz konular için de böyle düşünerek başlayabilirsiniz belki.

Gerçek anlamda öğrenme öğrenenin aktif olduğu bir süreçtir.

Öğrenmeyi öğrenmenin amacı öğrenilmesi gereken bilginin çokluğu altında ezilmeyen, bilgiyi nasıl kullanacağını bilen, aktif öğrenen bireyler olmaktır.

Tıpkı telefonunuza yüklediğiniz o yeni video klip uygulamasını nasıl kullanacağınızı keyifle öğrendiğinizde yaptığınız gibi.

Öğrenmeyi öğrendiğinizde ilk ihtiyacınız olanın kendiniz olduğunu fark edersiniz. Kendinize güvenirsiniz ve kendinize güvendiğinizde de bilgiye nasıl, hangi yoldan ulaşacağınızı zaten bilirsiniz. Zaten öğrenirsiniz...


23 Mayıs 2016 Pazartesi

Gerçek hayalini bul, gerçeğini bul...

Hiç bir şey öylesine değil, rastgele değil. Her şeylerin bir sebebi var, bir amacı var. Canlı cansız tüm varlığın, var oluşun, güneşin, güneşlerin, Dünya gezegeninin, Mars'ın, Venüs'ün, adını bildiğimiz bilmediğimiz bütün galaksilerin, evrenin, evrenlerin, makrodan mikroya hatta nanoya kadar her şeyin bir amacı var, hatta başka bir şeyler de onun oluşmasına hizmet ediyorlar...

Tüm bunlar olurken ne zaman bilmem, benim de içime bir soru işareti oturdu kaldı. Epeydir düşünürüm neden geldim bu dünyaya diye. Eskiler bilirler bir şarkıda der ya 'Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim?!' benimki de o hesap. Okudum, okudum, çeşit çeşit kitap okudum, kitaplarda aradım, çeşit çeşit eğitim aldım, çeşit çeşit meslek düşündüm, çeşit çeşit hobiler edindim bir sürü yerde aradım, bulamadım yanıtı. Bir keresinde okuduğum bir kitapta diyordu ki dünyaya neden geldiğinizi, ne yapmak için geldiğinizi anlamak istiyorsanız çocukluğunuzu düşünün, gidin o yıllara, çocukluğunuza dönün, gidin gidin gidin, gittiniz mi? Hah orada, işte tam orada gerçekten ne yaparak mutlu olduğunuzu, akışta olduğunuzu, nefes alıp verir gibi, doğal olarak ne yaptığınızı hatırlayın diyordu. Tabi tam olarak böyle demiyordu ben epey bi süsledim ifadeyi :P

Uzuuun uzun düşündüm, çok gittim çocukluğuma, hep düşündüm, saçlarımı yoldum, kafamı patlattım, beynimi yaktım ancak bir türlü bulamadım ben neden geldim bu dünyaya.
Bulamamak çok  acı veriyor. İçimde bir boşluk, gittikçe büyüyor. Boşluk büyüdükçe rahatsızlık artıyor. Bulamadıkça içim içimi yiyor, yedikçe içimdeki boşluk biraz daha büyüyor, büyüdükçe huzursuzluk artıyor. Offf içim boşlukla doluyor, sıkılıyor, kaçasım geliyor. Ne Allahım ne?

Derken birden fark ettim. İçimde yanıp duran ateşin kaynağını buldum. Öğretmenlik! Aaa o da ne ben zaten öğretmenim. Bununla birlikte bu bana hala yetmiyor, daha fazlasını yapmalıyım, daha fazla fayda sağlamalıyım insanlara, genç insanlara. Yıllarca tırmalayıp durmasınlar hatta belki hiç farkına bile varmadan, mutsuz geçip gitmesinler dünyadan. Erkenden bulsunlar hayatlarının amacını. Sadece öğretmen olmamalıyım onlara, aynı zamanda yol arkadaşı olmalıyım hayallerini gerçekleri yapma yolunda.


Her şeyin bir amacı var.


Aslanlar çok iyi avlanmaya, ceylanlar onlardan kaçmak için çok iyi koşmaya geldiler bu dünyaya.


Her insan da özel olarak, özellikle bir şeyi çok çok iyi yapmaya geliyor dünyaya.


Mozart beste yapmaya, Einstein bilim yapmaya, Tarkan şarkı söylemeye, Al Pacino rol yapmaya, Bill Gates Microsoftu dev yapmaya, Steve Jobs Apple yapmaya vs. vs. bir sürü örnek var işte sen de biliyorsun.


Peki sen neyi çok iyi yapmaya geldin bu dünyaya? Onu biliyor musun?


Keşfetmeye var mısın?


Sen değişirsen dünyan değişir, SEN değişirsen DÜNYA değişir...